21 Kasım 2014 Cuma

BASIN YAYIN GÜCÜNÜN KİTLELER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Hiç yorum yok:
 
     Kitle iletişimin  böylesine yoğun yaşandığı dönemde, geniş kitlelerin etki altına alınması ve tepki göstermemesi için basın-yayın güçlü bir şekilde kullanılıyor. Bunun  yanı sıra iletişim çağında teknolojinin  esiri olan bizler, her an bilinçaltımıza yollanan  mesajlara hapsediliyoruz. İzlediğimiz sinema filmleri, diziler, televizyon programları, çizgi filmler ya da oynadığımız bilgisayar oyunları… Bizi ‘’tek tip’’ yapmaya ve daima efendilerine  itaat etmeye ayarlanmış robotlara dönüştürmekteler.

    Çizgi filmler ya da bilgisayar oyunları incelendiğinde, ana karakterin ya da  ‘’kahraman’’ ın bir savaşçı olduğunu görürüz. Hepsinin ortak yönü ‘’kötülere karşı savaşan kahraman’’ olmaları! Üstelik hep kötülük Amerika’ya karşı yapılıyor, ‘’iyi kalpli kahramanımız’’ ise bir anda zırhını değiştiriyor ve Amerika’yı yani dünyayı kurtarıyor. Peki, ya bu karakteri yaratanlar, öykülerini yazanlar ve onlara birer kimlik verenler kimler? Her fırsatta dünyanın iyilerden ve kötülerden oluştuğunu zihnimize  kazımaya çalışan bu kişiler, bize aslında ne söylemeye çalışıyor? Yoksa gerçek hayatta ‘’demokrasi’’ ya da ‘’insan hakları’’ adına, teröristler bahane edilerek ülke işgallerine kadar varan olayların meşrulaştırılmasını mı?


     Çoğu zaman çizgi filmlerde verilen mesajlar  ‘’evrensel değerler’’ adı altında sunulur. Oysa evrensel değerler diye aktarılan mesajların altından da karşımıza ‘’emperyalist değerler’’ çıkar! Örneğin,  ‘’fakirlere yardım etmek’’ evrensel bir değer olarak bize sunulurken; fakirlere yapılan yardımın Hıristiyanlığın bir gereği olduğunun alt mesajı verilmesi, ‘’evrensel değer’’i , ‘’emperyalist değer’’e dönüştürüverir. Fakirlere yardım diğer dinlerde de vardır, ama Hıristiyan Batı’nın ürettiği çizgi filmlerde ya da bilgisayar oyunlarında diğer dinlere yer yoktur!
       
    Emperyalizmin askeri güçle bir ülkeyi işgal etmesi ise işe yaramaz. Çünkü bu güç gösterisinin ardından bağımsızlık mücadeleleri ve yeni savaşlar gelir. Ancak emperyalist güç hedefindeki ülkeye karşı hem ekonomik kıskaç uygular hem de o ülkeyi kültürel işgal bombardımanına tutarsa, topa tüfeğe gerek kalmaz! Çünkü zaten bu yolla hedeflediği ülkenin  toplumu ona uymaya, onun gibi olmaya çalışır. Dolayısıyla kültürel işgal yoluyla kendine özendirdiği ülkelerin insanları, onların gönüllü askerleri oluvermiştir.



     Emperyalist güçler hiçbir zaman elini eteğini çekmez ve her zaman hedef kitle çocuklardır.  Çünkü çocuklar, birkaç kuşak sonrasının büyükleridir. Türkiye emperyalizmin gönüllü pazarıdır. Yıllardır içinde bulunduğumuz dönem ‘’modern kapitülasyonlar’’ ın uygulandığı dönemdir. 1940’lı yıllardan sonra özellikle ABD ve AB ülkeleri ile Türkiye arasında ticari ve siyasi birçok anlaşma yapılmıştır. En zora sokan anlaşma kuşkusuz ki Gümrük Birliği Anlaşması’dır. Bu anlaşma ile Türkiye, kapılarını yabancı pazara ardına kadar açmıştır. Bunun sonucu olarak da Batı kaynaklı, her ürün rahatça Türk pazarına girmiştir. Elbette bu durum kültür için de geçerlidir. Örneğin 3 Mart 2011 de yürürlüğe giren 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri hakkında kanun da medya sahipliği konusunda, yayın kuruluşlarında yabancı sermaye oranı %25’ten %50’ye çıkartılmıştır. Böylece milletimize ve kültürümüze özgülük, yerini küresel sömürerek düzeninin ürünlerine ve yaşam biçimine bırakmaktadır. Birbirinin aynı olan, aynı faaliyetleri yürütüp aynı şeylerden hoşlanan ve bütün hayatını benzer şekillerde yaşayarak benzer tüketme alışkanlıkları edinen kitleler kolaylıkla yönetilebilir. Çünkü bu tek tipleştirme faaliyetlerinin her alanda aynı anda uygulanması ise sömürgeci düzenin vazgeçilmezidir.

      Yaşadığımız çağda her türlü güç, hızla belli grupların elinde toplanıyor.Kurulan güç birlikleriyle daha küresel ve dolayısıyla daha emperyalist olan şirketler her şeyi hızla tıpkılaştırıyor…Tüketim kültürü ise orman kanunlarının geçerli olduğu bir düzende toplumu kendine ‘’gönüllü esir’’ yaptı. Bu da tek tip bir yaşam biçiminin oluşmasına neden oldu. Örneğin çir çok düşünür, ‘’Amerika Birleşik Devletleri’nin ‘’süper güç’’ olarak ayakta kalabilmesinin şartı, Amerikan yaşam tarzının dünya gençliği tarafından hayranlıkla taklit edilmesidir’’ der. İşte ideoloji de tam bu noktadır. Seri üretim bir kültür, seri üretim bir ideoloji demektir!

Superman


     Günümüzde basının hükümetlerden bile daha belirleyici bir güç olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Basını çok uzun yıllardır propaganda aracı olarak kullanan Batılılar, özellikle Superman, Batman, Ninja Kaplumbağalar gibi çizgi filmlerde farklı mesajlar vermektedir. Örneğin Superman, ‘’süper güç’’ Amerika’yı temsil eder. Zaten giydiği kıyafette Amerikan bayrağını temsil etmektedir. Başka bir örnek verirsek Amerika, Kaptan Amerika karakterini ortaya çıkararak, bir tür Amerikanlaşmayı dünyaya yayar…Bu karakteri, kendi içindeki zayıf ve çelimsiz bir kişiden ortaya çıkaran Amerika, ona bir deneyle güç vererek, bilim ve teknolojik gücünde kendisinde olduğu mesajını işler.

Ironman

      Çizgi  filmlerin dışında, birçok sinema filminde de Amerikalı ‘’süper kahraman’’ olgusu işlenmektedir. Önceleri dünyayı kasıp kavuran Rambo, Rocky; günümüzde Thor, X-men, Ironman gibi filmler açık bir şekilde Amerikan propagandası yapar. Geçmişte ve günümüzde hala Amerikancılığın ve Amerikan askerlerinin hüzünlü öykülerinin yoğun bir şekilde işlendiği, Er Ryan’ı Kurtarmak, Bir Zamanlar Askerdik, Pearl Harbor, Vatansever ve daha birçok savaş filminin alt mesajında sömürgeci Amerika’nın savaşlarına meşru bir görünüm veren,askerleri öldürdüğü için savaşan,masum bir Amerika görüntüsü çizilir.        

    Bu filmlerde hep Amerika haklıdır! Hatta Afganistan’da, Fas’ta, Irak’ta, Vietnam’da öldürülen,toprakları işgal edilen, kadınlarına tecavüz edilen, erkeklerine işkence yapılan masum halk bile terörist gibi gösterilir. Örneğin , 18 Amerikan askerinin Mogadishu’da öldürülmesini anlatan Kara Şahin Düştü gibi filmlerde, Amerika’nın sözde yardım için gittiği Somalili halk ‘’kanlı katil’’, Amerikan askerleri ise ‘’dünyanın en masum’’ kişilerdir… Filmi izleyenler ise Somalileri ‘’rezil,nankör’’ Amerikalıları ise ‘’kahraman’’ olarak izler. Amerika hem savaş meydanlarının yenilmez gücü hem de diğer toplumlar tarafından özenilen, Kaf Dağı’nın arkasındaki muhteşem ülkedir. Kahraman, savaşçı, özgür,adil ve dünya barışını korumakla görevli bir ülke…

Simpsons

Simpsons çizgi filminden bir kare

     Soğuk savaş döneminde ise en büyük düşman komünizmdi. Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte yeni düşman açıklandı, terörizm! Üstelik terörizm söylemini de özellikle 11 Eylül saldırılarıyla hep bir ağızdan haykıran Batı, bu bahaneyle Afganistan’a girdi. Daha sonra aynı anda ‘’Teröristler…’’, ‘’En büyük düşmanımız terördür’’,’’Afganistan…’’, ’’Müslümanlar…’’, ‘’Terörizm…’’, ‘’Usame Bin Ladin…’’ diyen çok uluslu basın-yayın , kendi ürettiği Bin Ladin gibi teröristleri Müslümanlıkla eş tutup, ‘’ Müslüman  terörizmi’’ deyimini dünyaya saldı. Üstelik bu genellemeyi toplumda iyice yerleştirmek ve yaymak için Simpsonlar çizgi filmi bile kullanıldı.

Popetown

     
    Müslümanları terörist gibi gösteren, Müslümanlara yapılan hareketleri ise ‘’ifade özgürlüğü’’ olarak tanımlayan, Batılı  siyasiler, söz konusu Hıristiyanlık olduğunda aynı fikirde değildirler. Danimarka, Norveç, Almanya ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde yayımlanan gazetelerde basılan ve Hz. Muhammed’e hakaret edilen karikatürleri ‘’ifade özgürlüğü’’ olarak tanımlayan Alman siyasiler ve din adamları, 2006 yılında MTV müzik kanalında yayımlanan ‘’Popetown’’ isimli çizgi filme ateş püskürmüşlerdi. Papa ile dalga geçilen, Papa rolünde bir çocuk ile çocukları köle olarak satan bir papazın baş karakter olduğu çizgi film, özellikle Almanya’da büyük tepkilere yol açtı. Yine bir başka Amerikan üretimi olan ‘’South Park’’ adlı çizgi filmde de Hz.Muhammed ve  İslam dinine hakaretler yağmış, üstelik film içinde verilen mesajlarla ‘’Müslüman terörist’’ tanımı bu çizgi filmde de işlenmişti.


Şirinler


    Kendini dünyanın hakimi olarak sunan Amerika eğer kendi çıkarlarına uygun değilse, başka kültürlerin ürettiği filmlerin Amerika’da gösterilmesine izin vermez! Bunlardan biri de ‘’Şirinler’’dir. Şirinler çizgi filminin gösterilmesine uzun bir süre izin vermemişti. Gerekçe ise bu çizgi filmin komünizm yaydığıydı ve komünizm en büyük düşmandı! Çizgi filmde, Şirinlerin para kullanmaması ve Şirin Köyü’nün bir ülke gibi sunularak kapalı Pazar ortamında herkesin eşit haklara sahip olması, Şirinler henüz bir çizgi romanken komünizm iddialarının gündeme gelmesine neden olmuştu. Ancak bu iddialar, Şirinler’in çizgi dizi olarak yayımlanması ile daha da arttı. Şirin Köyü’nde zengin-fakir ayrımının olmaması,ticari ilişkiler yerine değiş-tokuşun olması, şirin çileği tarlalarında herkesin hakkının bulunması ve bütün Şirinler’in bu tarladan eşit şartlarda faydalanması, Şirinler köyünde hiç ibadethane bulunmaması, kırsal yaşam sürmelerine rağmen hiç din görevlisinin de yer almaması, birçok araştırmacı tarafından gündeme getirilen özellikler oldu. Buna karşın, kötü karakter Gargamel’in bir papaz giysisi giymesi ve kendisinin orijinal isminin Azrail olmasıyla da onun kapitalizmin simgesi olduğu söylendi. Şirinler Köyü’nde tek bir kızın ,yani Şirine’nin olmasının feminizme ve ataerkil topluma gönderme yaptığı, Usta Şirin’in işçi sınıfımı, Çifçi Şirin’in köylü sınıfını, Ressam Şirin’in ise aydınları temsil ettiği uzun zaman tartışıldı. Şirin Baba karakteri ile ilgili görüşler ise bu karakterlerin Karl Marx’ı işaret ettiği yönündeydi. Çizgi film hakkındaki bu düşünceler, Şirinler’in uzun zaman Amerika’da yayımlanmamasına sebep oldu.



   Çizgi filmlerde cinsellik, özellikle son yıllarda en sık işlenen konulardan biri… Cinsellik konusunun en çok Disney çizgi filmlerinde işlediği, bu konuda araştırmalar yapan birçok yazar ve psikolog tarafından da sıkça dile getiriliyor. Mickey Mouse da gizli cinsel mesajlar olduğu uzun zaman tartışılan Uyuyan Güzel, Küçük Deniz Kızı, Aslan Kral ve hatta Pembe Panter çizgi filmi içinde bu tür iddialar gündeme geldi. Simpsonlar çizgi filminin Homer’in Korkusu başlıklı bölümde ise ilk kez bir eşcinsel evlilik konusu işlenmiştir. Çizgi filmlerde cinsellik konusu çoğunlukla ‘’özgürlük’’ anlamında kendine yer buluyor. Ancak henüz ona sunulanları ayırt edebilme yetisine sahip olmayan küçük yaştaki çocukların üzerinde ciddi  tahribatlara sebep olabiliyor.





     Subliminal mesaj olarak tanımlanan bilinçaltı mesajlarda çok kısa ve ilk anda algılanmayan; ama bilinçaltımızın algıladığı belirtilen görsel ve işitsel mesajlar arasında satanizm işaretleri ile birlikte cinsellik mesajlarına da sıkça yer veriliyor. Disney çizgi filmlerinden Aslan Kral’ın giriş sahnesinde aslan, patisini yere vurur ve yukarı doğru bir toz bulutu yükselir. Toz bulutu ‘’sex’’ yazısına dönüşür ve kaybolur. Bulutların ‘’sex’’yazısını içeren bir şekil alması tesadüf olmasa gerek.


   Son yıllarda ise bilgisayar oyun endüstrisi, bir yandan ekonomik, diğer yandan da kültürel olarak çok önemli iki işlevi yerine getirmektedir. Kuşkusuz ki bilgisayar oyunlarının bu kadar hızlı tüketilmesinin altında bireyin eyleme dahil olması yatıyor. İnsanlar, film izlerken ya da kitap okurken edilgen konumdadır ve anlatılan öyküye dışarıdan bakar; fakat bilgisayar oyunu oynarken, ona sunulan şartlar dahilinde oyunu yönetir. İnsanın ruhsal durumu ve kazanma isteği, bilgisayar oyunlarını daha da eğlenceli hale getirmektedir. Bu durum, oyunların büyük bir sanayi olmasının sebebi ve sonucudur. Özellikle savaş oyunlarında, oyunu oynayan her kim olursa olsun, oyunu üreten ülkenin ‘’gönüllü askeri ‘’oluverir ve bu ülkenin komutanlarınca kendisine verilen emirleri uygular. Onun için ölür,onun için öldürür…Yapılan araştırmalar,bilgisayar oyunlarının öykülerine gizlenmiş çok sayıda mesaj bulunduğunu, bu oyunların belli fikir ve ideolojileri yaymak için küresel güçler tarafından kullanıldığını ortaya koyuyor. Özellikle üç boyutlu savaş ve strateji oyunları ile ruhsal tahribat,iki boyutlu oyunlarla da Batı hayranlığı ve küresellik adı altında İngilizce dayatması yapılarak , bir tür ‘’özendirme’’ faaliyeti yürütülüyor. Farklı bilgisayar oyunlarındaki ortak ‘’tek tip’’ mesajla kitlelere ‘’Değiş ve küresel ol!’’ deniliyor…



Assassin's Creed


   Günümüzde pek çok insan Amerika’nın  Afganistan’ı işgaline  ses çıkarmamaktadır. Daha önce de Irak’ın işgali dünya tarafından sessizce izlenmişti! Bu sonucun ortaya çıkmasında, Doğuluları barbar, kötü, terörist ve aciz gibi gösteren kültür ürünlerinin aralıksız üretilmesinin payı büyüktür. Özellikle bu tür bilgisayar oyunu oynayanlarla yapılan görüşmeler kanıtlamaktadır ki, Asya’da ya da Ortadoğu’da her gün binlerce kişinin ölmesi onlarda büyük çağrışımlar yapmamakta, çünkü Batılı ülkelerin ürettiği bilgisayar oyunlarında Araplar ve Doğulu halklar daima düşman ya da terörist olarak gösterilmektedir.
       
  Çizgi filmlerde olduğu gibi bilgisayar oyunlarında şiddet, cinsellik, satanizm gibi konuların çokça işlenmesinin nedeni bu konuların geniş kitlelerce ilgi görmesi değil, ancak bu konuların üzerine gidilerek toplumsal değerlerin yok edebilecek olmasıdır. Zira değerlerinden uzaklaşmış, kendine yabancılaşmış kitleler  çok daha kolay yönlendirilip, robotlaştırılabilir…


Silk Road

Küreselleşme adı altında hepimiz ‘’tek tipleştirme’’ operasyonun içerisindeki basit piyonlarız aslında ve çok azımız bunun farkında ya da değil.  Hollywood merkezli Amerikan film endüstrisi doğrudan görsel ve bilinçaltına yönelik operasyonlarıyla küresel çapta tek tip insan oluşturma hedefinde önemli ölçüde başarılı olmuştur. Gelişmiş iletişim teknolojileri ve neo-liberal ideolojinin pekiştirilmesi ise bu süreci hızlandırmıştır. İzlediğimiz müzik kliplerinde, sinema filmlerinde farkında olmadığımız gizli nesneler yerleştirilmiştir ve ya okuduğumuz kitaplarda da aynı şekilde subliminal mesajlar vardır. Biz farkında olmadan bilincimiz bunu kaydetmektedir. Kitapta bahsi geçen durumlara engel olabilmek için ne yazık ki bir teknoloji yok. Yapmamız gereken tek şey bilinçli bireyler olabilmek ve bunun yolu da okumaktan geçiyor. Tabi ki okumaktan kastım Yeni Dünya Düzeni’ne hizmet eden yazarların kitaplarından bahsetmiyorum. Ayrıca tarihimizi çok iyi bilmeliyiz ve ulusal değerlerimize sahip çıkmalıyız. Çünkü bizi biz yapan değerleri terk ettiğimiz zaman kaybetmeye mahkum bir toplum olacağız.


NOT: BU YAZIYI ÖMÜR KURT’UN KÜÇÜK ADAMLARA BÜYÜK OYUNLAR KİTABINDAN ALINTILAR YAPARAK YAZDIM. KİTABI OKUMANIZI ŞİDDETLE TAVSİYE EDERİM. KİTABI OKUDUKTAN SONRA ARTIK HERHANGİ BİR FİLME YADA KİTABA DAHA FARKLI BİR GÖZLE BAKACAĞINIZA İNANIYORUM.KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM:)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder