Kitle iletişimin
böylesine yoğun yaşandığı dönemde, geniş kitlelerin etki altına alınması
ve tepki göstermemesi için basın-yayın güçlü bir şekilde kullanılıyor.
Bunun yanı sıra iletişim çağında
teknolojinin esiri olan bizler, her an
bilinçaltımıza yollanan mesajlara
hapsediliyoruz. İzlediğimiz sinema filmleri, diziler, televizyon programları,
çizgi filmler ya da oynadığımız bilgisayar oyunları… Bizi ‘’tek tip’’ yapmaya
ve daima efendilerine itaat etmeye
ayarlanmış robotlara dönüştürmekteler.
Çizgi filmler ya da bilgisayar oyunları incelendiğinde, ana
karakterin ya da ‘’kahraman’’ ın bir
savaşçı olduğunu görürüz. Hepsinin ortak yönü ‘’kötülere karşı savaşan
kahraman’’ olmaları! Üstelik hep kötülük Amerika’ya karşı yapılıyor, ‘’iyi
kalpli kahramanımız’’ ise bir anda zırhını değiştiriyor ve Amerika’yı yani
dünyayı kurtarıyor. Peki, ya bu karakteri yaratanlar, öykülerini yazanlar ve
onlara birer kimlik verenler kimler? Her fırsatta dünyanın iyilerden ve
kötülerden oluştuğunu zihnimize kazımaya
çalışan bu kişiler, bize aslında ne söylemeye çalışıyor? Yoksa gerçek hayatta
‘’demokrasi’’ ya da ‘’insan hakları’’ adına, teröristler bahane edilerek ülke
işgallerine kadar varan olayların meşrulaştırılmasını mı?
 |
|
Çoğu zaman çizgi filmlerde verilen mesajlar ‘’evrensel değerler’’ adı altında sunulur.
Oysa evrensel değerler diye aktarılan mesajların altından da karşımıza
‘’emperyalist değerler’’ çıkar! Örneğin,
‘’fakirlere yardım etmek’’ evrensel bir değer olarak bize sunulurken;
fakirlere yapılan yardımın Hıristiyanlığın bir gereği olduğunun alt mesajı
verilmesi, ‘’evrensel değer’’i , ‘’emperyalist değer’’e dönüştürüverir.
Fakirlere yardım diğer dinlerde de vardır, ama Hıristiyan Batı’nın ürettiği
çizgi filmlerde ya da bilgisayar oyunlarında diğer dinlere yer yoktur!
Emperyalizmin
askeri güçle bir ülkeyi işgal etmesi ise işe yaramaz. Çünkü bu güç gösterisinin
ardından bağımsızlık mücadeleleri ve yeni savaşlar gelir. Ancak emperyalist güç
hedefindeki ülkeye karşı hem ekonomik kıskaç uygular hem de o ülkeyi kültürel
işgal bombardımanına tutarsa, topa tüfeğe gerek kalmaz! Çünkü zaten bu yolla
hedeflediği ülkenin toplumu ona uymaya,
onun gibi olmaya çalışır. Dolayısıyla kültürel işgal yoluyla kendine
özendirdiği ülkelerin insanları, onların gönüllü askerleri oluvermiştir.

Emperyalist güçler hiçbir zaman elini eteğini çekmez ve her
zaman hedef kitle çocuklardır. Çünkü
çocuklar, birkaç kuşak sonrasının büyükleridir. Türkiye emperyalizmin gönüllü
pazarıdır. Yıllardır içinde bulunduğumuz dönem ‘’modern kapitülasyonlar’’ ın
uygulandığı dönemdir. 1940’lı yıllardan sonra özellikle ABD ve AB ülkeleri ile
Türkiye arasında ticari ve siyasi birçok anlaşma yapılmıştır. En zora sokan
anlaşma kuşkusuz ki Gümrük Birliği Anlaşması’dır. Bu anlaşma ile Türkiye,
kapılarını yabancı pazara ardına kadar açmıştır. Bunun sonucu olarak da Batı
kaynaklı, her ürün rahatça Türk pazarına girmiştir. Elbette bu durum kültür
için de geçerlidir. Örneğin 3 Mart 2011 de yürürlüğe giren 6112 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri hakkında kanun da medya sahipliği
konusunda, yayın kuruluşlarında yabancı sermaye oranı %25’ten %50’ye
çıkartılmıştır. Böylece milletimize ve kültürümüze özgülük, yerini küresel
sömürerek düzeninin ürünlerine ve yaşam biçimine bırakmaktadır. Birbirinin aynı
olan, aynı faaliyetleri yürütüp aynı şeylerden hoşlanan ve bütün hayatını
benzer şekillerde yaşayarak benzer tüketme alışkanlıkları edinen kitleler
kolaylıkla yönetilebilir. Çünkü bu tek tipleştirme faaliyetlerinin her alanda
aynı anda uygulanması ise sömürgeci düzenin vazgeçilmezidir.
Yaşadığımız
çağda her türlü güç, hızla belli grupların elinde toplanıyor.Kurulan güç
birlikleriyle daha küresel ve dolayısıyla daha emperyalist olan şirketler her
şeyi hızla tıpkılaştırıyor…Tüketim kültürü ise orman kanunlarının geçerli
olduğu bir düzende toplumu kendine ‘’gönüllü esir’’ yaptı. Bu da tek tip bir
yaşam biçiminin oluşmasına neden oldu. Örneğin çir çok düşünür, ‘’Amerika
Birleşik Devletleri’nin ‘’süper güç’’ olarak ayakta kalabilmesinin şartı,
Amerikan yaşam tarzının dünya gençliği tarafından hayranlıkla taklit
edilmesidir’’ der. İşte ideoloji de tam bu noktadır. Seri üretim bir kültür,
seri üretim bir ideoloji demektir!
 |
Superman |
Günümüzde basının hükümetlerden bile daha belirleyici bir
güç olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Basını çok uzun yıllardır propaganda aracı
olarak kullanan Batılılar, özellikle Superman, Batman, Ninja Kaplumbağalar gibi
çizgi filmlerde farklı mesajlar vermektedir. Örneğin Superman, ‘’süper güç’’
Amerika’yı temsil eder. Zaten giydiği kıyafette Amerikan bayrağını temsil
etmektedir. Başka bir örnek verirsek Amerika, Kaptan Amerika karakterini ortaya
çıkararak, bir tür Amerikanlaşmayı dünyaya yayar…Bu karakteri, kendi içindeki
zayıf ve çelimsiz bir kişiden ortaya çıkaran Amerika, ona bir deneyle güç
vererek, bilim ve teknolojik gücünde kendisinde olduğu mesajını işler.
 |
Ironman |
Çizgi filmlerin dışında, birçok sinema filminde de
Amerikalı ‘’süper kahraman’’ olgusu işlenmektedir. Önceleri dünyayı kasıp
kavuran Rambo, Rocky; günümüzde Thor, X-men, Ironman gibi filmler açık bir
şekilde Amerikan propagandası yapar. Geçmişte ve günümüzde hala Amerikancılığın
ve Amerikan askerlerinin hüzünlü öykülerinin yoğun bir şekilde işlendiği, Er
Ryan’ı Kurtarmak, Bir Zamanlar Askerdik, Pearl Harbor, Vatansever ve daha
birçok savaş filminin alt mesajında sömürgeci Amerika’nın savaşlarına meşru bir
görünüm veren,askerleri öldürdüğü için savaşan,masum bir Amerika görüntüsü
çizilir.
Bu filmlerde hep Amerika haklıdır! Hatta Afganistan’da,
Fas’ta, Irak’ta, Vietnam’da öldürülen,toprakları işgal edilen, kadınlarına
tecavüz edilen, erkeklerine işkence yapılan masum halk bile terörist gibi
gösterilir. Örneğin , 18 Amerikan askerinin Mogadishu’da öldürülmesini anlatan
Kara Şahin Düştü gibi filmlerde, Amerika’nın sözde yardım için gittiği Somalili
halk ‘’kanlı katil’’, Amerikan askerleri ise ‘’dünyanın en masum’’ kişilerdir…
Filmi izleyenler ise Somalileri ‘’rezil,nankör’’ Amerikalıları ise ‘’kahraman’’
olarak izler. Amerika hem savaş meydanlarının yenilmez gücü hem de diğer
toplumlar tarafından özenilen, Kaf Dağı’nın arkasındaki muhteşem ülkedir.
Kahraman, savaşçı, özgür,adil ve dünya barışını korumakla görevli bir ülke…
 |
Simpsons |
 |
Simpsons çizgi filminden bir kare |
Soğuk savaş döneminde ise en büyük düşman komünizmdi.
Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte yeni düşman açıklandı, terörizm! Üstelik
terörizm söylemini de özellikle 11 Eylül saldırılarıyla hep bir ağızdan
haykıran Batı, bu bahaneyle Afganistan’a girdi. Daha sonra aynı anda
‘’Teröristler…’’, ‘’En büyük düşmanımız terördür’’,’’Afganistan…’’,
’’Müslümanlar…’’, ‘’Terörizm…’’, ‘’Usame Bin Ladin…’’ diyen çok uluslu
basın-yayın , kendi ürettiği Bin Ladin gibi teröristleri Müslümanlıkla eş tutup,
‘’ Müslüman terörizmi’’ deyimini dünyaya
saldı. Üstelik bu genellemeyi toplumda iyice yerleştirmek ve yaymak için
Simpsonlar çizgi filmi bile kullanıldı.
 |
Popetown |
Müslümanları
terörist gibi gösteren, Müslümanlara yapılan hareketleri ise ‘’ifade
özgürlüğü’’ olarak tanımlayan, Batılı
siyasiler, söz konusu Hıristiyanlık olduğunda aynı fikirde değildirler.
Danimarka, Norveç, Almanya ve Fransa başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde
yayımlanan gazetelerde basılan ve Hz. Muhammed’e hakaret edilen karikatürleri ‘’ifade
özgürlüğü’’ olarak tanımlayan Alman siyasiler ve din adamları, 2006 yılında MTV
müzik kanalında yayımlanan ‘’Popetown’’ isimli çizgi filme ateş püskürmüşlerdi.
Papa ile dalga geçilen, Papa rolünde bir çocuk ile çocukları köle olarak satan
bir papazın baş karakter olduğu çizgi film, özellikle Almanya’da büyük
tepkilere yol açtı. Yine bir başka Amerikan üretimi olan ‘’South Park’’ adlı
çizgi filmde de Hz.Muhammed ve İslam
dinine hakaretler yağmış, üstelik film içinde verilen mesajlarla ‘’Müslüman
terörist’’ tanımı bu çizgi filmde de işlenmişti.
 |
Şirinler |
Kendini dünyanın hakimi olarak sunan Amerika eğer kendi
çıkarlarına uygun değilse, başka kültürlerin ürettiği filmlerin Amerika’da
gösterilmesine izin vermez! Bunlardan biri de ‘’Şirinler’’dir. Şirinler çizgi
filminin gösterilmesine uzun bir süre izin vermemişti. Gerekçe ise bu çizgi
filmin komünizm yaydığıydı ve komünizm en büyük düşmandı! Çizgi filmde,
Şirinlerin para kullanmaması ve Şirin Köyü’nün bir ülke gibi sunularak kapalı
Pazar ortamında herkesin eşit haklara sahip olması, Şirinler henüz bir çizgi
romanken komünizm iddialarının gündeme gelmesine neden olmuştu. Ancak bu
iddialar, Şirinler’in çizgi dizi olarak yayımlanması ile daha da arttı. Şirin
Köyü’nde zengin-fakir ayrımının olmaması,ticari ilişkiler yerine değiş-tokuşun
olması, şirin çileği tarlalarında herkesin hakkının bulunması ve bütün
Şirinler’in bu tarladan eşit şartlarda faydalanması, Şirinler köyünde hiç
ibadethane bulunmaması, kırsal yaşam sürmelerine rağmen hiç din görevlisinin de
yer almaması, birçok araştırmacı tarafından gündeme getirilen özellikler oldu.
Buna karşın, kötü karakter Gargamel’in bir papaz giysisi giymesi ve kendisinin
orijinal isminin Azrail olmasıyla da onun kapitalizmin simgesi olduğu söylendi.
Şirinler Köyü’nde tek bir kızın ,yani Şirine’nin olmasının feminizme ve
ataerkil topluma gönderme yaptığı, Usta Şirin’in işçi sınıfımı, Çifçi Şirin’in
köylü sınıfını, Ressam Şirin’in ise aydınları temsil ettiği uzun zaman
tartışıldı. Şirin Baba karakteri ile ilgili görüşler ise bu karakterlerin Karl
Marx’ı işaret ettiği yönündeydi. Çizgi film hakkındaki bu düşünceler,
Şirinler’in uzun zaman Amerika’da yayımlanmamasına sebep oldu.

Çizgi
filmlerde cinsellik, özellikle son yıllarda en sık işlenen konulardan biri… Cinsellik
konusunun en çok Disney çizgi filmlerinde işlediği, bu konuda araştırmalar
yapan birçok yazar ve psikolog tarafından da sıkça dile getiriliyor. Mickey
Mouse da gizli cinsel mesajlar olduğu uzun zaman tartışılan Uyuyan Güzel, Küçük
Deniz Kızı, Aslan Kral ve hatta Pembe Panter çizgi filmi içinde bu tür iddialar
gündeme geldi. Simpsonlar çizgi filminin Homer’in Korkusu başlıklı bölümde ise
ilk kez bir eşcinsel evlilik konusu işlenmiştir. Çizgi filmlerde cinsellik
konusu çoğunlukla ‘’özgürlük’’ anlamında kendine yer buluyor. Ancak henüz ona
sunulanları ayırt edebilme yetisine sahip olmayan küçük yaştaki çocukların
üzerinde ciddi tahribatlara sebep
olabiliyor.

Subliminal mesaj olarak tanımlanan bilinçaltı
mesajlarda çok kısa ve ilk anda algılanmayan; ama bilinçaltımızın algıladığı
belirtilen görsel ve işitsel mesajlar arasında satanizm işaretleri ile birlikte
cinsellik mesajlarına da sıkça yer veriliyor. Disney çizgi filmlerinden Aslan
Kral’ın giriş sahnesinde aslan, patisini yere vurur ve yukarı doğru bir toz
bulutu yükselir. Toz bulutu ‘’sex’’ yazısına dönüşür ve kaybolur. Bulutların
‘’sex’’yazısını içeren bir şekil alması tesadüf olmasa gerek.
Son yıllarda ise bilgisayar oyun endüstrisi, bir yandan
ekonomik, diğer yandan da kültürel olarak çok önemli iki işlevi yerine
getirmektedir. Kuşkusuz ki bilgisayar oyunlarının bu kadar hızlı tüketilmesinin
altında bireyin eyleme dahil olması yatıyor. İnsanlar, film izlerken ya da
kitap okurken edilgen konumdadır ve anlatılan öyküye dışarıdan bakar; fakat
bilgisayar oyunu oynarken, ona sunulan şartlar dahilinde oyunu yönetir. İnsanın
ruhsal durumu ve kazanma isteği, bilgisayar oyunlarını daha da eğlenceli hale
getirmektedir. Bu durum, oyunların büyük bir sanayi olmasının sebebi ve
sonucudur. Özellikle savaş oyunlarında, oyunu oynayan her kim olursa olsun,
oyunu üreten ülkenin ‘’gönüllü askeri ‘’oluverir ve bu ülkenin komutanlarınca
kendisine verilen emirleri uygular. Onun için ölür,onun için öldürür…Yapılan
araştırmalar,bilgisayar oyunlarının öykülerine gizlenmiş çok sayıda mesaj
bulunduğunu, bu oyunların belli fikir ve ideolojileri yaymak için küresel
güçler tarafından kullanıldığını ortaya koyuyor. Özellikle üç boyutlu savaş ve
strateji oyunları ile ruhsal tahribat,iki boyutlu oyunlarla da Batı hayranlığı
ve küresellik adı altında İngilizce dayatması yapılarak , bir tür ‘’özendirme’’
faaliyeti yürütülüyor. Farklı bilgisayar oyunlarındaki ortak ‘’tek tip’’ mesajla
kitlelere ‘’Değiş ve küresel ol!’’ deniliyor…

Assassin's Creed
Günümüzde pek çok insan Amerika’nın Afganistan’ı işgaline ses çıkarmamaktadır. Daha önce de Irak’ın
işgali dünya tarafından sessizce izlenmişti! Bu sonucun ortaya çıkmasında, Doğuluları
barbar, kötü, terörist ve aciz gibi gösteren kültür ürünlerinin aralıksız
üretilmesinin payı büyüktür. Özellikle bu tür bilgisayar oyunu oynayanlarla
yapılan görüşmeler kanıtlamaktadır ki, Asya’da ya da Ortadoğu’da her gün
binlerce kişinin ölmesi onlarda büyük çağrışımlar yapmamakta, çünkü Batılı
ülkelerin ürettiği bilgisayar oyunlarında Araplar ve Doğulu halklar daima
düşman ya da terörist olarak gösterilmektedir.
Çizgi filmlerde
olduğu gibi bilgisayar oyunlarında şiddet, cinsellik, satanizm gibi konuların çokça
işlenmesinin nedeni bu konuların geniş kitlelerce ilgi görmesi değil, ancak bu
konuların üzerine gidilerek toplumsal değerlerin yok edebilecek olmasıdır. Zira
değerlerinden uzaklaşmış, kendine yabancılaşmış kitleler çok daha kolay yönlendirilip, robotlaştırılabilir…
 |
Silk Road
Küreselleşme adı altında hepimiz ‘’tek tipleştirme’’
operasyonun içerisindeki basit piyonlarız aslında ve çok azımız bunun farkında
ya da değil. Hollywood merkezli Amerikan
film endüstrisi doğrudan görsel ve bilinçaltına yönelik operasyonlarıyla
küresel çapta tek tip insan oluşturma hedefinde önemli ölçüde başarılı
olmuştur. Gelişmiş iletişim teknolojileri ve neo-liberal ideolojinin
pekiştirilmesi ise bu süreci hızlandırmıştır. İzlediğimiz müzik kliplerinde,
sinema filmlerinde farkında olmadığımız gizli nesneler yerleştirilmiştir ve ya
okuduğumuz kitaplarda da aynı şekilde subliminal mesajlar vardır. Biz farkında
olmadan bilincimiz bunu kaydetmektedir. Kitapta bahsi geçen durumlara engel
olabilmek için ne yazık ki bir teknoloji yok. Yapmamız gereken tek şey bilinçli
bireyler olabilmek ve bunun yolu da okumaktan geçiyor. Tabi ki okumaktan kastım
Yeni Dünya Düzeni’ne hizmet eden yazarların kitaplarından bahsetmiyorum. Ayrıca
tarihimizi çok iyi bilmeliyiz ve ulusal değerlerimize sahip çıkmalıyız. Çünkü
bizi biz yapan değerleri terk ettiğimiz zaman kaybetmeye mahkum bir toplum
olacağız.
NOT: BU YAZIYI ÖMÜR KURT’UN KÜÇÜK ADAMLARA BÜYÜK OYUNLAR
KİTABINDAN ALINTILAR YAPARAK YAZDIM. KİTABI OKUMANIZI ŞİDDETLE TAVSİYE EDERİM.
KİTABI OKUDUKTAN SONRA ARTIK HERHANGİ BİR FİLME YADA KİTABA DAHA FARKLI BİR
GÖZLE BAKACAĞINIZA İNANIYORUM.KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM:)
|